Zorlu PSM, Digilogue ve İKSV iş birliğinde düzenlenen Gelecek Anlatıcıları diyalog serisi “Toplumsal Dönüşüm ve Yaratıcı Endüstriler” başlığı altında düzenlediği webinar’larda profesyonelleri bir araya getirerek kurumlar arası şeffaf bir diyalog alanı yaratmayı, yaratıcı endüstrilerdeki aktörleri buluşturmayı ve destek ağları örmeyi hedefliyor.
Digilogue Zoom & Zorlu PSM Youtube
24 Eylül 2020
2020 yılına yıldırım gibi düşen ve birçok sektörün dinamiğini sarsan Covid-19 şüphesiz kültür sanat endüstrisini de derinden etkiledi. Pandemi döneminde dijital mecralarda üstlendiği anti depresan görevi ile sosyal fayda etkisi öne çıkan fakat fiziki mekanları adeta ışık hızıyla kış uykusuna yatırılan kültür sanat endüstrisi, pandemi ile birlikte karşılaştığı problemler, kurduğu diyaloglar, haşır neşir olduğu dijital mecralar ve ürettiği çözümlerle derin bir “yeniden yapılanma” sürecine girdi.
Zorlu PSM, Digilogue ve İKSV işbirliğinde düzenlenen Gelecek Anlatıcıları diyalog serisi “Toplumsal Dönüşüm ve Yaratıcı Endüstriler” başlığı altında düzenlediği webinar’larda profesyonelleri bir araya getirerek şeffaf bir diyalog alanı yaratmayı, yaratıcı endüstrilerdeki aktörleri buluşturmayı, kurumlar arası insani diyaloglara alan açmayı ve destek ağları örmeyi hedefliyor. 20 Ağustos’ta başlayan ve Eylül ayının sonuna dek devam edecek olan webinar serisinde kültür sanat endüstrisindeki yerel kurum ve aktörlerin yanı sıra; uluslararası aktörler de diyaloğa katılıyor. Soru, yorum ve önerilerinizi webinar esasında ve süreç boyunca info@digilogue.com adresiyle paylaşarak Digilogue ekibine ulaştırabilir, kolektif bilginin şekillenmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Aynı anda etkilenen toplulukların edindiği ortak deneyim, yeni öğrenme süreçleri için nasıl bir katalizör oluşturuyor? Birbiri ile ilintili olarak yaratıcı endüstriler, kültür-sanat alanları ve toplumsal davranışlar nasıl şekilleniyor? gibi soruları inceleyen Gelecek Anlatıcıları, 2017 senesinde Digilogue kapsamında Zorlu PSM’de ilk defa bir zirve olarak düzenlenmiş ve teknolojinin insani değerler üzerindeki etkisini, teknolojiyle insanlığın yaşadığı yarışı ve birlikteliğinden doğan ortak kazanımları yapay zeka, mimari, bilim, teknoloji ve etik gibi farklı disiplinler ekseninde ele almıştı.
Gelecek Anlatıcıları webinar serisinin Geleceğin Dünyasında Müzik Festivalleri konulu dördüncü oturumu 24 Eylül saat 17:00-18:00 arasında Zorlu PSM’den Aziz Fırat Acar’ın moderatörlüğünde, Sonar Barcelona Kurucu Ortağı Enric Palau, Le Guess Who? Prodüktörü Gijs Cals, Decked-Out Festival temsilcisi Martje Kremers, Loveland Events İşe Alım Müdürü Robert Deutsch ve Extrema Festival kurucusu Uğur Akkuş katılımıyla gerçekleştirildi. Oturumun işaret dilinde aktarımı Berrak Fırat tarafından eş zamanlı olarak gerçekleştirildi. Webinarı Digilogue Youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Gelecek Anlatıcıları’nın dördüncü oturumu Covid-19 salgını ve yarattağı yeni dünyanın festivalleri ve canlı müzik performanslarını nasıl etkilediğini; uluslararası sanat sahnesinin yeni normal festivallerine bakış açısını ve gelecek planlarını ele alıyor. Avrupa’nın dört bir yanından webinara katılım sağlayan konuklar da tıpkı sektörün diğer oyuncuları gibi Mart 2020’den bu yana olağanüstü gelişmelerle karşılaştı. Festivaller onaylanmış onlarca gösteri ve satılan binlerce biletle ertelendi veya iptal edildi. Sanatçılar turlarını askıya aldı, tedarikçiler ise büyük yatırımlarından dolayı oldukça zarar etti.
Pandemi, canlı müzik endüstrisinde pek çok kurumu kapılarını kapatmaya ve etkinliklerini dondurmaya zorlamış olsa dahi bu olağanüstü durum işin doğasını yeniden düşünmek için bir alan yaratıyor. Festivaller başta olmak üzere canlı müzik endüstrisi sahip oldukları geleneksel standartlardan uzaklaşarak uyum sağlamak veya yok olmak gibi iki farklı seçenekle mi karşı karşıya kalıyor?
Webinar, 2020’yi sıfırıncı gün olarak kabul ederek, 2020 ve sonrasında canlı müzik endüstrisini bekleyen mücadeleleri ve festival deneyimini sorguluyor.
Sónar’ın arkasındaki şirket olan Advanced Music’in ortak yöneticisi ve ortak sahibi ve festivalin programlama bölümünün başı. Teknolojiyle ve deneyselle yakından ilgilenen bir müzisyen. Ortakları Sergio Caballero ve Ricard Robles ile birlikte 1994 yılında Sonar’ı yaratıyor. Barselona’da “İleri Müzik ve Multimedya Sanatları Festivali” olarak doğan festival, elektronik ve yeni medya odağıyla dünya çapında ün kazanıyor. Haziran ayında her yıl 80.000’den fazla festival ziyaretçisini çeken Sónar artık elektronik kültürün “buluşma noktası” olarak kabul ediliyor ve etkinliklerini İspanya sınırlarının ötesine genişletiyor.
Le Guess Who? küresel seslerin ve müzikal sınırları aşmanın şehir çapında bir kutlamasıdır. Festivalin 14.'sü Kasım 2020'nin ortalarında gerçekleşecek. Gijs Cals yaklaşık 15 yıl boyunca çok çeşitli sanatçılar için Sedate Bookings ile Avrupalı rezervasyon acentesi ve organizatör olarak, kadrodaki ve festivaldeki sanatçılar için en iyi kariyerleri inşa etmeye çalışan asla hayal kırıklığına uğratmayan bir coşku ve azimle çalışıyor.
Martje Kremers Decked Out’ta Primary Talent International’ın elektronik dans bölümü olan rezervasyon temsilci olarak çalışıyor. Justice, Dave Clarke, Erol Alkan, Boys Noize, La Fleur ve Vitalic gibi DJ ve canlı müzik sanatçıları temsil ediyor. Martje aslen Hollandalıdır, ancak uzun yıllardır Londra, İngiltere’de yaşamaktadır.
Robert Deutsch, on yıldan daha uzun bir süre önce kuruluşundan bu yana, Gem Bookings (ajans) / Gem Records (etiket) kurucu ortağı ve direktörüdür. 2014 yılında, Loveland Festival, Music On Festival, 909 Festival, Diynamic Festival gibi etkinliklerin yanı sıra her yıl ADE gibi etkinliklerden sorumlu, Hollanda'nın orijinal büyük dans organizatörlerinden Loveland Events'te yetenek satın alma başkanlığı yaptı.
Pandemi ve pandemi sonrasında ilk ve öncelikli olarak tüm faaliyetlerin durdurulduğu sektör olan canlı müzik sektörü kendisine dayatılan bütün sınırlar ve alternatiflerin eski normalin yerini dolduramadığı düşüncesinde. Covid-19 sonrası festival alışkanlığı ne zaman geri dönecek? Değişen kullanıcı deneyimleri festivalleri ne kadar etkileyecek?
Mart ayında Sonar İstanbul’un düzenlenmesiyle kimse farkında olmadan eski normaldeki en son Sonar etkinliği gerçekleşiyor; sonrasında Sonar’ın bütün aktiviteleri salgın gerçeğiyle birlikte donuyor. Dünyanın en prestijli festivallerinden biri olmanın yanı sıra multidisipliner deneyimler sunan Sonar Barcelona’nın 2020 yılındaki etkinlikleri ise iptal edilerek, 2021 yılına taşınıyor. Ekip önce farklı olasılıkları değerlendirmeye başlıyor, etkinliğin sonbahara ertelenmesi, farklı mekanlarda farklı biçimlerde düzenlenmesi konuşulurken İspanya’da hükümetin salgına karşı daha kesin duruşlar alması ve suların berraklaşmasıyla etkinliğin tamamen iptali gerçekleşiyor.
2020 senesinde düzenlenemeyen festival için gerçekleşen bilet satışlarından yalnızca %30’u talep üzerine iade ediliyor, geri kalan %70’lik kesim biletlerini 2021 yılındaki festivalde değerlendirmeyi kabul ediyor. Topluluk ve festival arasındaki güven bağının yanı sıra insanların biletlerini tutmayı tercih etmesinin bir sebebi de Sonar Barcelona’nın 2020’deki programını gelecek seneye %70 oranında birebir taşıyabiliyor olması. Böylece iptal olan festivalin başrol oyuncularından The Chemical Brothers’ı görmek için bilet alanlar aynı biletle aynı sanatçıyı bir sonraki sene izleme imkanını buluyor.
2021 senesindeki festivalin inşa edilmesi de güvene dayanıyor. Yeniden ayarlanan bütün sanatçılar ve festivali düzenleyenler her saniye değişebilecek kuralların belirsiz olduğu bir iklimde birbirlerine duydukları güven prensibi üzerinden iş yapıyor.
Sonar Barcelona bilet gelirlerinin büyük kısmını korumak gibi bir şansa sahip olsa dahi pandemiyle birlikte aniden bütün gelir kaynağı yok oluyor, çalışma saatleri azalıyor ve zorunlu olarak bazı işten çıkarmalar gerçekleştiriliyor. Festival yaşadığı ekonomik zorluklar için fon almak için yerel otoriteler ve kredi çekmek üzere bankalarla görüşmeler yapıyor. En sonunda da Eylül ayında Sonar ve Sonar+D için hibrit bir yaklaşımla yeni bir organizasyon tasarlanıyor.
Sonar Barcelona ile benzer biçimde Hollanda’da düzenlenen Loveland Festival de 2020 senesindeki etkinliklerini 1 sene sonra yapmayı tercih ediyor. Bu değişikliği bir iptal gibi görmekten ziyade erteleme gibi düşünen festival ekibi ilk iş tüm sanatçıları arayıp festivali bir sonraki seneye taşımaktan bahsediyor ve Loveland 2020 programını 2021 için %100 oranda korumayı başarıyor. Bu sayede hali hazırda 2020 festivali için bilet alan kimselerden %80’i iade talep etmiyor. Festivallerin aynı anda iptal edilmesi ve ertelenmesi Amsterdam’da rekabetçi bir ortam yaratıyor; yoğun bir telefon trafiğinin yaşandığı Mart ayında kurumlar arasında adeta bir rezervasyon savaşı yaşanıyor ancak aynı zamanda olağanüstü durumda herkesin birbirini arayıp hal hatır sorduğu destekleyici ikinci ve yumuşak bir iklim de söz konusu. Loveland Festival, iptal eden etkinliklerin gerçekleşmesi gereken günlerde hatırlanmak amacıyla Facebook üzerinden birkaç ücretsiz yayın gerçekleştiriyor.
Hollanda’dan bir diğer örnek Le Guess Who Festival ise oldukça şanslı çünkü festival için yapılan yatırımlar henüz çok erken fazlardayken pandemi gerçeğiyle karşılaşılıyor ve etkinlik hızla iptal ediliyor. Ulusal ve yerel yönetimden bir takım fonlar alan Le Guess Who’nun sitesinde ayrıca bağışta bulunmak isteyen yerel topluluk için bir bağış butonu yer alıyor. Kurumun hedefi şimdilik varlığını sürdürebilmek ve gelecek sene yeniden festivali organize edebilmek. Ayrıca, normal koşullarda Kasım ayında düzenlenecek olan festivalin yerine henüz duyurulmayan bazı sürpriz etkinlikler düzenlenecek.
Primary Talent International’ın menajerlerinden Martje Kremers’ın deneyimi ise işin bambaşka bir boyutuna ışık tutuyor. 15 Mart’ta 6 haftalığına evden çalışma düzenine geçen ve her şeyi sonbahara erteleyen Kremers, zaman içinde bunun mümkün olmadığını anlıyor ve ikinci bir farkındalık dalgası sonucunda Kremers’ın ayarladığı etkinliklerin tamamı ya iptal ediliyor ya da erteleniyor. Pandemiden bir iki ay önce Amerikalı şirket ICM Partners ile birleşen Primary Talent International, yeni partnerinden maddi destek alarak pandemi sürecini ayakta atlatmayı şimdilik sürdürmesine rağmen bazı zorunlu işten çıkarmalarda bulunuyor ve birçok çalışanına maaş ödeyemediği için ücretsiz izne çıkarıyor.
Hayatını dünyayı turlayarak geçiren sanatçılar ise önce salgının her şeyi durdurmasını hiçbir şeyi kaçırmak zorunda kalmadan dinlenme fırsatı olarak görüyor fakat karantina uzadıkça stüdyolarına girerek müzikal üretimlerine farklı yollarla devam ediyor. Bazı sanatçılar etkinlik düzenleyemedikleri için kaybolan geliri, workshoplar düzenleyerek veya markalarına ait ürünler satarak ikame etmeye çalışıyor.
Belçika’dan bağlanan Extrema Festival’in kurucusu, menajer ve organizatör Uğur Akkuş ise festival ekonomisinde görünmeyen halkalara dikkat çekiyor. Popüler ve büyük etkinlikler, sanatçılar hafif yaralarla bu süreçten ayakta çıkabilir ancak küçük etkinlikler ve az bilinen sanatçılar için pandemi ölümcül etkilere sahip. Kariyerinin tam da yükselme dönemine geçen, yeni yeni parlamaya başlamış birçok sanatçı için pandemi dönemi işe bıraktıkları profilde geri dönüp dönemeyeceklerini, unutulup unutulmayacaklarını ve yakalamak üzere oldukları başarıyı sorguladıkları varoluşsal bir kriz yaratıyor. Bu olumsuz düşüncelerin ardında organizatörlerin pandemi döneminde garantici tercihlerde bulunup büyük ana akım isimleri seçmesi yatıyor.
Akkuş, Belçika’da büyük bir yerel kitleye sahip Extrema Festival’ın pandemiden etkilenerek bir miktar gelir kaybına uğradığını fakat en büyük zararın festivalin can damarlarından tedarikçilerde olduğunu anlatıyor.
Festivalleri inşa eden tedarikçi konumundaki 5-6 büyük şirket henüz sene başında yazın düzenlenecek festivaller için gerekli birçok alışverişi halihazırda yapmış oluyor ve yazın bu festivallerin düzenlenmemesi bu şirketler için ciddi bir kayıp ifade ediyor. Öyle ki bu büyük yatırımlarından doğan gideri devlet desteği gibi bir gelir kaynağı ile telafi etmemeleri halinde bu tedarikçilerin çoğu 2021’in ilk aylarında iflas bayrağını çekme tehlikesiyle karşı karşıya.
Tedarikçilerin piyasadan silinmesi; festivalleri inşa edecek, lojistik destek verecek ortakların kaybının yanı sıra canlı müzik sektöründe, gece hayatı ve festival işlerinde birlikte bilgi üretecek değerli partnerlerin yok olması anlamına geliyor. Covid-19’un sektörün kırılganlıklarını ortaya çıkarmasıyla tedarik zincirinde çalışan birçok kişi hayatını sürdürebilmek ve daha stabil bir gelir için inşaat sektörü gibi sektörlere belki eğlence sektörüne geri dönmemek üzere transfer oluyor. Eğlence sektörünü inşa eden ve bilgi birikimiyle ortak değerlerin üretilmesine katkı sağlayan kişilerin başka sektörlere beyin göçü ise canlı müzik endüstrisini kendi içinde yalnızlaştırıyor.
Normal koşullarda ülke ekonomisi için canlı bir gelir kaynağı ifade eden eğlence ve canlı müzik endüstrileri pandemide kamu sağlılığı için direkt bir tehdit oluşturduğu düşünülen ve varlığı otoriteler tarafından ilk gözden çıkarılan sektörlerden biri haline geliyor. Enric Palau, İspanya’da canlı müzik sektörü olarak hükümet için bir öncelik olmadıklarını, aksine sektörlerinin hükümet tarafından halka suçlu hissettirmek ve halkı terörize etmek için bir araç olarak kullanıldığını düşünüyor. festival ve gece kulübü görselleri, tehlike ve tehdit imgeleri ile bağdaştırılarak eğlence sektörünün pandemi zamanında kamu sağlığını tehlikeye attığı imajı yaratılıyor. Her şey normale döndüğünde insanlar bu kampanyaların sonucu olarak gece hayatı ve kalabalık konserlere karşı önyargılı olacak mı?
Önyargı ve korkunun da ötesinde insanların bu etkinliklere katılmak için parası olacak mı? İspanya gibi ana gelir kaynağını turizmden elde eden bir ülke için pandemi sert bir ekonomik kriz anlamına geliyor. Ekonomik zorluklarla yüz yüze kalan insanların eğlence sektörüne yaptığı yatırım azalıyor. Bütün bunların yanı sıra İspanya hükümeti canlı müzik ve eğlence sektörüne destek olmak için henüz herhangi bir yardım pakedi açıklamış değil. İspanya’da canlı müzik ve festivallere dair vakıflar bir araya gelerek yerel ve ulusal otoritelere canlı müzik sektörünün önemini anlatmaya, kültür politikalarında kendilerine daha sağlam bir yer edinmeye çalışıyor. Otoritelere yöneltilen soru ise oldukça basit: Metro ve uçaklarda tıklım tıklım saatlerce seyahat edebilen insanlar neden birlikte müzik dinleyemiyor?
Birleşik Krallık’ta kültürel organizasyonlara verileceği açıklanan 1.57 milyar pound bütçeli yardım pakedi daha umutlu bir portre çizse bile burada da ücretsiz izinlerin bir noktada sona ermesi ve daha çok insanın işten çıkarılması kaçınılmaz görünüyor. Destek bulamayan birçok küçük kulübün iflas etmesi ise çok olası bir gelecek senaryosu. Tıpkı İspanya hükümeti gibi, Birleşik Krallık hükümeti de canlı müzik endüstrisini günah keçisi olarak bellemiş, Martje Kremers’a göre hükümet kalabalık alan örneği olarak sürekli Glastonbury Festivali’ni kullanarak korku tüccarlığına soyunuyor.
Hollanda’da canlı müzik ve eğlence endüstrisine özel bir destek pakedi açıklanmamış ancak hükümetin gelir kaybeden kurumlar için açıkladığı genel yardım paketinden sağlanan yardım sektöre can veriyor. Robert Deutsch, bu destek sayesinde çalışanlarının %80-85’inin maaşını 2021 senesine dek ödemeye devam edebileceğini belirtiyor. Bununla birlikte canlı müzik ve eğlence endüstrisi hükümet tarafından konsept olarak adeta görmezden geliniyor, anlaşılmıyor. Endüstri ve kültür bakanlığı arasında herhangi diyalog yok. Bakanlık kurumların problemlerini dinlemek yerine “sosyal mesafeli etkinlik düzenlersiniz işte” gibi geçiştiren yanıtlar ve kısa yoldan çözümler sunmayı tercih ediyor.
Gijs Cals hükümetle aralarındaki kopuk ilişki dolayısıyla sektörlerinin öncelik sırasının en sonunda yer aldığını belirtiyor. Bu kopuk ilişkinin sebeplerinden biri de endüstrinin Hague’da güçlü bir lobisinin bulunmaması olabilir. Cals’a göre Hollanda’daki canlı müzik ve eğlence sektörü tek yumruk olup taleplerini sunmaktan oldukça uzak bir halde, bir araya gelemeyecek kadar bölünmüş durumda. Hükümetten direkt olarak talepte bulunan güçlü bir birliğin yokluğunda hükümet destekleri gittikçe azalacak ve kesilen destekler ile kurumların kendi başlarının çaresine bakmaya başlaması teşvik edilecek.
Uğur Akkuş da tıpkı diğer panelistler gibi devlet ve devletten gelen desteğe şüpheci bir perspektiften yaklaşıyor. Devletten gelen hiçbir şey bedava değil, endüstriye şu an verilen destek için gelecek jenerasyonlar bedel ödeyebilir. Mevcut koşullar altında kurumların hayatta kalması için devlet desteği elzem olsa dahi sektörün kendi yaralarını kendi sarması sürdürülebilirlik açısından şart gibi gözüküyor. Benelüx ülkelerindeki canlı müzik sektörü gibi festival düzenlemekte öncü olan, deneyimin ötesinde güvenlik ve kalabalık kontrolü gibi alanlarda da ciddi uzmanlığa sahip bir sektöre kendini kanıtlaması için neden bir şans verilmediği sorgulanıyor. Belçika Kültür Bakanlığı’nın sektöre dair en küçük bir fikri bile yok ve bu problemlere nasıl yanıt verebileceklerini bilmiyorlar. Kamu sağlığı için anien kış uykusuna yatırılan canlı müzik sektörünün bir araya gelip tek yumruk olması gerekiyor çünkü Belçika hükümeti canlı müzik sektörünü küçümsüyor olsa bile içerisinde çalışan 82.000 insanla bu sektör ciddi bir istihdam kaynağı teşkil ediyor. Dolaylı olarak sektörün ekonomiye etkisine bakıldığında ise düzenlenmeyen festivallerde tüketilmeyen patates kızartmalarını, tüketilmeyen patates kızartmaları satılamayan patatesler ve fakirleşen patates çiftçisini işaret ediyor.
Hükümetlerin ağzına bir parmak bal çalıp hemen ardından günah keçisi ilan ettiği canlı müzik endüstrisi zor günlerden geçse dahi sahnesini yeniden inşa etmek ve izleyicilerine kavuşmak için umutlu bir bekleyiş içinde çabalarını sürdürüyor. Peki bu çabalar canlı müzikte dijital anlayışları ne kadar kapsıyor?
Burning Man, 1 milyondan fazla görüntülenen Tomorrowland ve Lost Horizons gibi tamamen sanal festivaller gibi çarpıcı örneklerin yanı sıra Travis Scott ve Marshmellow’un Forth Night’taki oyun entegrasyonları ve Jay Z’nin ileride muhtemelen canlı eğlencenin bir parçası olacak olan yeni bir kripto para birimine yatırım yapması gibi ilginç gelişmeler sektörün geleceğinde teknolojinin nasıl bir yeri olacağına dair bir ön izleme yaratıyor.
Webinar’ın konukları ise bu tuhaf ve heyecan verici örneklerin aksine dijitalin en iyi ihtimalle tamamlayıcı bir unsur olarak canlı müzik deneyimine eşlik edeceğini düşünüyor.
Varoluşu gereği teknolojik ve sanatı bir araya getiren Sonar+D’nin pandemiye yanıtı olan hibrit 2020 etkinliği geçtiğimiz hafta sonu ücretsiz erişimle düzenlendi. Barcelona’ya gelemeyen uluslararası sanatçılar dünyanın dört bir yanından stüdyo yahut evlerinden festivale katılım sağladı. 2 farklı kanaldan günde 17 saat canlı yayın yapıldı ve fiziksel mekanlarda Barcelona’dan sınırlı sayıda katılımcıyla etkinlikler düzenlendi. Tam 12,000 katılımcıya sahip olan etkinlik sanatçılara destek ve sektöre motivasyon kaynağı olarak bir umut alanı yaratsa dahi Enric Palau sürdürmesi imkansız olan bu deneysel formatın yeni normal için devamlı bir çözüm olmadığının altını çiziyor. İleride eskisi gibi canlı katılımla gerçekleşecek festivallerine ek olarak dijitalde biletli olarak bu tarz yan formatlar denemeye açık olan kurum teknolojiye tamamen arkasını hiçbir zaman dönmüyor.
Extrema Festival pandemiye yanıt olarak icatta bulunmayı değil durmayı tercih edenlerden. Yeni normale uyum sağlamayı bir çözüm olarak kabul etmeyen festival, yeni normalin yaratmına katılmayı reddetmenin daha sağlıklı olduğu görüşüyle hareket ediyor. Canlı müzik endüstrisinin yeni normal sarmalında, doğasından kopartılarak kısır bir döngüde ilerlemek zorunda kalacağı korkusuyla isyan bayrağını çeken Uğur Akkuş, dijital veya sosyal mesafeli herhangi biçimde etkinlik düzenlemeyi reddediyor ve kolektif olarak reddedilmesi gerektiğine inanıyor. Festivaller insanların onları hafta içleri kısıtlayan zorunluluk ve kurallardan uzaklaşabileceği, mutlu olabileceği ve görece kuralsız bir ortamda başka insanlarla biricik temaslar kurabileceği otantik bir alan olarak varoluyor. Yeni normal çerçevesinde festivalleri davranış ve düzen kurallarıyla donatmak festivalin özgür doğasını bir açıdan dejenere ederek anlamını bozuyor. Dans etmek festivallerde katılımcıların tepki verme, festivale kendinden bir şey katma biçimi fakat oturmalı maskeli konserlerde katılımcı eli kolu bağlı biçimde seyirci pozisyonuna geçiyor.
Sosyal mesafeli, oturmalı ve dijital etkinliklerden kar elde etmek de pek kolay değil. Bununla birlikte Uğur Akkuş’un yerel toplulukla olan iletişimi ve farklı ülkelerle yaptığı işler festival ekosistemi için iyimser bir tablo çiziyor. Yerel topluluktan %98’lik bir kesim her şey normale döndüğünde festival bileti alacağını belirtirken; İsviçre ve Polonya gibi normale dönmeye başlayan ülkelerde organizatörler küçük büyük tüm etkinliklerin yok sattığını belirtiyor.
Yeni normalin hükümet tarafından diretilmesine bir başka örnek ise İngiltere Newcastle’da düzenlenen sosyal mesafeli bir konser örnek gösteriliyor. Martje Kremers hükümet tarafından çok beğenilen konser düzenini hayvanat bahçesindeki kafeslere benzetiyor ve bunun etkinlik düzenlemenin insani bir yolu olmadığını belirtiyor.
Dijital ve sosyal mesafeli etkinlikler hayatta kalmaya çalışan sanatçılar için kısa vadede verimli bir çözüm sunuyor. Sanatçılar genellikle bu etkinlikleri parasal sebeplerle kabul ediyor; müzikal tarzı yumuşak olan bazı sanatçılar için ise oturmalı gösteriler düzenlemenin negatif bir değişiklik yaratmayabiliyor. Öyle ki Leeds ve Manchester’da düzenlenen bazı DJ setler ailelere açık olarak bile düzenlenerek yeni bir formata ön ayak oluyor. Ancak bütün bunlar günü kurtaran geçici faaliyetler, sanatçılar bu tip gösterilerle uzun vadede gerçek bir gelir edemez.
Hollanda’daki panelistler Robert Deutsch ve Gijs Cals da sosyal mesafeli festivalleri imkansız görüyor. Televizyonda sarılan insanlar gördüğümüzde garipseme noktasına ne kadar hızlı geldiğimiz düşünülürse insanların uzun bir süre daha içlerindeki korkuyu atamaması ve eskiye dönmeme ihtimali 2021 festivalleri için karamsar bir ihtimal yaratıyor.
Festival düzenlemenin incelikleri dinlendiği zaman sektörün ülke ekonomisinde dijitale sığdırılamayacak veya mesafeli gösterilerle karşılanamayacak kadar derin noktalara dokunduğu ortaya çıkıyor. Dahası hükümetlerin yaratıcı endüstrilerin ekonomik ve kültürel getirilerini yeterince tanımaması bu sektörler için umutsuzluğa yol açan bir belirsizlik yaratabiliyor. Pandemi ve pandemi sonrasında ilk ve öncelikli olarak tüm faaliyetlerin durdurulduğu sektör olan canlı müzik sektörü kendisine dayatılan bütün sınırlar ve alternatiflerin eski normalin yerini dolduramadığı düşüncesinde; Avrupa’nın başlıca menajer ve organizatörleri dijital fikriyle barışamıyor. Covid-19 sonrası festival alışkanlığı ne zaman geri dönecek? Değişen kullanıcı deneyimleri festivalleri ne kadar etkileyecek? Buradaki sorgulamalar yeni normale dair bilinçli direnişleri de beraberinde getiriyor. Canlı müzik endüstrisi bütün değer zincirindeki güven ve kolektif hareket halkalarının önemini vurguluyor. Festivalin biricik doğasına, topluluklarına ve birbirine güvenen canlı müzik endüstrisi her şey “normale” dönene kadar atıl kalarak protesto etme yoluna gidiyor ve hükümetler onları oldukları gibi görene kadar bağdaş kurup hiçbir şey yapmamayı seçiyor.