Kamusal Alan ve Teknoloji: Sosyal İyilik
Şehrin sokakları ve kamusal alanların dijital çağın bir gereksinimi olarak teknoloji entegreli tasarım mekanları haline gelmesi artık birçok sanatçı için de öncelik haline geldi. Sanatla teknolojinin bir araya gelmesi ve bu eserlerin kamusal alanda paylaşılmasının etkilerini konuşan konuşmacıların eserlerini daha önce görmeyenler için de izleme fırsatı sunuldu. Geçtiğimiz 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak için Galata Kulesi’nde görsel işitsel performans gerçekleştiren Süleyman Yılmaz, ezber bozan tasarımı ile İstanbul’da her tepeden görebildiğimiz Küçük Çamlıca Radyo ve Televizyon Kulesi mimarı Melike Altınışık, yüzlerde tebessüm bırakmayı amaç edinen çizimleriyle illüstratör Robin Yayla, İstinye Park Louis Vuitton mağazasının dış cephesini tasarımını yapan sanatçı Seçkin Pirim ve kamusal sanat enstalasyonları ile en çok tanınan sanatçılardan biri olan Refik Anadol; Hope Alkazar direktörü Bahar Türkay moderatörlüğünde bir araya geldi.
Melike Altınışık, akıllı kentler için akıllı tasarım ve yapım metodları geliştirilmesi gerektiğini anlattığı konuşmasında farklı disiplinlerden aldıkları verileri amacının dışında kullanarak daha geniş ölçekli tasarımlar yapabilecek olma fırsatının kamusal alanlarda gerçekleştirecekleri çalışmaları için ne kadar önemli bir faktör olduğunu açıkladı. Yankı projesi ile birlikte unutulmuş tarihi bir dokunun ‘yankısını’ ve hikayesini anlatmak amacıyla çıktıkları yolda bu tasarımları bireylerle paylaşabilmenin ve bireylerin de sürece dahiliyetinin sanatçılar açısından önemini vurguladı. Bu önemi farklı bir perspektiften yorumlayan Robin Yayla için ise insanların eserle karşılaştıkları andaki ifadelerinin onun için en büyük motivasyon. Yayla kendisi için en kritik noktalardan birini daha ekleyerek devam ettiği konuşmasında bir noktadan sonra göremez hale geldiğimiz yapıları yeniden yorumlayıp yeni bir kimlik kazandırarak insanların karşısında farklı nesneler olarak çıkarabilmenin öneminin altını çizdi.
Kamusal alanlarla dijital alanlar arasında çıplak gözle çok da görülmeyen ama bir yandan da çok bariz bir bağlam olduğunu ifade eden Süleyman Yılmaz için kamusal alanlarda erişilebilirlik ve herkese aynı mesafede olma konusu sürecin en önemli unsuru. Yılmaz, özellikle pandemi sürecinden sonra kamusal alanlardaki sergileri gidebilmenin sanatçı olarak bakış açısını değiştirdiğini ifade etti. Yılmaz için kamusal alanlardaki işleri birçok farklı sosyo kültürel, ekonomik ve coğrafyadan bireylerin eseri aynı anda deneyimlemesi çok kritik. Bunu bir karşılaşma olarak anlatan Yılmaz bu karşılaşmayı ‘Sosyal Bütünleşme’ olarak tanımladı.
Panele California’dan katılan Refik Anadol ise Hope Alkazar’da gerçekleştirdiği son performansından bahsetti. Mekanın kendi fonksiyonu ve önceden oluşmuş kendi belleği olduğunu ileten Anadol, bu belleği yapay zeka ile birleştirerek aslında bir network yarattığını anlattı ve bu network’ü mimarinin veriyle buluşması ihtimalinden bahsetti ve ekledi “Metaverse gibi kavramların her aman bir portala ihtiyacı var. Fiziksel gerçeklik ile bizi buluşturan bir alana ihtiyacı hep oldu.”
Teknoloji ve sanatın günümüzde bir araya gelmesine dair heykeltıraş Seçkin Pirim’in panelin özeti olacak şu bir söylemiyle panel son buldu. “Sanat tarihinin teknolojiyle bağlantılı ilerlediğini düşünüyorum. Teknolojik kullanımların eserleri değersizleştirdiğine dair bir mantalite var. Aradaki süreci hızlandırmak için teknolojik aletleri kullanmanın önemine inanıyorum.”
Sürdürülebilir NFT
NFT, blok zincir, kripto para gibi kavramlara gün geçtikçe daha da maruz kalınca konu hakkında bilgi edinmemek mümkün değil. Merkezi olmayan bir sisteme sahip blok zincir ve NFT dünyasının içine girebilmek ve sürdürülebilirliğini konuşmak için birbirinden değerli katılımcıların konuyu tartıştığı panele Sonar+D ev sahipliği yaptı. Token ekonomisi üzerine eğitim ve danışmanlık hizmeti veren Devrim Danyal, Bilgi Üniversitesi sürdürülebilirlik ve topluma hizmetten sorumlu rektör danışmanı Prof. Itır Erhart, görsel-işitsel sanatçı ve kripto sanat alanında üretim yapan Kerim Safa, grafik tasarımcı Birol Bayram ve yerli yabancı markalarla işbirliği yapan renkli çizimleriyle illüstratör Simay Bahçıvan, Esmiyor podcast’inin kurucusu Utku Güven moderatörlüğünde buluştu.
Panelin moderatörü Utku Güven NFT üretimi ve minting sürecinde ne kadar enerji kullanıldığından öte kullanılan bu enerjinin nasıl üretildiğine odaklanılması gerektiğini vurguladı ve sözü Devrim Danyal’a bıraktı.İlk konuşmayı yapan Devrim Danyal geçmişten günümüze bir toparlama yaptı ve Göbeklitepe’den mağara duvarına çizilen resimlere kadar aslında insanlığın nasıl kayıt tutmakla yükümlü hale geldiğini özetledi. Danyal, blockchain’i çatı yapılara bir protesto niteliğinde değerlendirdiğini iletti ve takas sistemi zamanından bugüne eşit emek ekosistemi oluşturmanın en önemli adımı olarak blokchain’i sundu. 70’li yıllardan beri hayatımızda var olan internet yapısının neden bugün gündeme geldiğini sorguladı.
Konuşmanın bu kısmında bağış ekosistemine dokunan Itır Erhart ile çatı yapılar konuşuldu. Bağış yaparken verilen paraların nereye nasıl bir yolla gittiğini bilmemiz önceden mümkün değildi diyerek konuşmasına başlayan Erhart, tüm bu süreç bankalar aracılığıyla ilerlerken bankaların bu işlemler için yaptığı kesintiler ile aslında bağış amacının yanında çatı kurumların kendilerine de aynı zamanda fayda sağladığını açıkladı. Erhart için buna karşın NFT ve blockchain sistemi ise sanatçılara eşit fırsat sağlıyor. NFT’nin sadece tanıdıklarla ve networkle ilerleyen bir sanat dünyasına devrim niteliğinde bir bakış açısı getirdiğini açıkladı ve sanat kavramının değişimini açıklayarak devam etti. Erhart için önceleri bazı karar mercileri tarafından neyin sanat olup neyin sanat olmadığına karar verirken artık kimse böyle bir karar merci olamayacak.
Konuya sanatçı tarafından bakış açısını sunan Simay Bahçıvan ise NFT’nin sanatçılar için önemini açıkladı. “Ben sanatçı olarak kendimi nasıl var edebilirim? İçerisinin daha steril olduğu, münhasır işlerin toplandığı bir ortamda koleksiyonerlerin ne istediğini görerek ve değerlendirerek platform seçtim.” Konuya yine sanatçı tarafından bakan Birol Bayram için her şey daha yeni başlıyor. “Sürecin ve üretimin verdiği zarardan çok sanatçıya tanıdığı imkanlar devrim niteliğinde. Pandemi başlarında hayatımıza girdiğinde tam bir sanatçı dayanışmasına şahit olduk. Galeri ve koleksiyonerler yoktu, sanatçılar birbirlerinin işlerini satın alarak destek ortamı yarattılar.”
Panelin açılışını yapan Lalin Akalan konuyu şu şekilde özetledi, “Sanatçıların nasıl NFT ve blockchain sürecine dahil olduğu çok önemli. Hala birçok sektör üretimine aynı şekilde devam ediyorken özellikle yaratıcıların üzerine böyle bir yük yüklenmesini hakkaniyetsiz bulmakla beraber blockchain olarak tanımladığımız şeyin aslında bir para pratiği olduğunu söyleyebilmek gerek. İleriye dönük, finansal dünyamızı yönetebileceğimiz bir sistem için bugün bu konuşmayı yapmak çok önemli. İleride gelişecek sistemlerin bu konuşmalar doğrultusunda tasarlanması ve ekolojik farkındalıkla ilerlemesi mühim. Bireye yüklenen sorumluluk ötesinde sistemlerin geliştiricileri alt yapıları oluştururken aslında çok büyük bir sorumluluk altındalar.” Panel bitiminde ise katılımcılara Birol Bayram, Simay Bahçıvan ve Kerim Safa’nın beraber ürettiği bir NFT günün hatırası olarak katılımcılara hediye edildi.
Daha Kaç Kez İklim Krizini Konuşmamız Gerekecek?
Çağımızın hala çözülemeyen sorunu iklim krizi Sonar+D’de de konuşulan konular arasındaydı. Tüm insanlığı ilgilendiren en önemli konu olan iklim krizine olan kollektif çabayı bu mecrada da gözlemledik. İklim aktivistleri Mustafa Özer, Alper Güven ve Duru Barbak, gazeteci Merve Kara Kaşka, müzisyen ve psikolog Banu Kanıbelli ve Türkiye’deki ilk moda bloggerlarından Nil Ertürk iklim sorununu birçok açıdan ele aldı. Lokal Hareket’in kurucusu Ertürk, “Türkiye’de zanaatkarlık var olan bir kültür. Bunları hatırlatan tasarımcılar büyük firmaların arasında kayboluyor.” sözüyle iklim sorununda modaya düşen görevi belirtti.
Banu Kanıbelli ise iklim krizini farklı bir perspektiften değerlendirdi ve bir dönüşümden geçtiğimizin üstüne bastı. Bu dönüşüm ile birlikte bireyler olarak pratiklerimizle dönüşüm içindeyken aynı zamanda duygusal ve bütünsel olarak da bir esneklik, adaptasyon ve rezilyans içinde olduğumuzu aktardı. Psikolojik olarak bu dönüşümün içinde sadece aldığımız aksiyonlarla değiş varoluşsal anlamda da bütün algımızla bulunduğumuzun altını çizdi.
Panelde bir dönem olarak değerlendiren iklim krizine sektörler ve kişiler olarak ne yapmamız gerektiğine odaklanıldı.
Metaverse ve Gaming
Farklı ekoller çevresinde gerçekleşen Metaverse ve Gaming panelindeki konuları son dönemde daha çok duysak da gerek 1990’larda bilgisayarların yaygınlaşması gerekse bilim kurgu kitapları ve filmleriyle çok geniş bir konsept olarak ele alındı. Metaverse kavramının uçsuz bucaksız oluşu panelde birçok alandan başarılı ismi görmemize yol açtı. gencfinans.com’un kurucusu Beste Naz Süllü, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Güven Çatak, yazar Kaya Genç, müzisyen Mehmet Ünal, köşe yazarı Pelin Dilara Çolak; moderatör Tuğçe İçözü’yle buluştu.
Katılımcılar, metaverse birbirinin içine geçen dünyalar bütünü olduğundan birçok alandan başka fikirler dinleme fırsatına sahip oldu. Metaverse tanımını yaparak konuşmasına başlayan Beste Naz Süllü, metaverse’ten bahsedebilmek için Web 3.0’dan da bahsetmenin gerekliliğini anlattı. Metaverse’ün özel sektörün destek ve yatırımları ile öncü ettiği bir alan olmasının yanı sıra konunun etik ve felsefik açıdan da ele alınması gerektiğini vurguladı. Felsefi konuda konuşmaya devam eden Güven Çatak da metaverse’ün tanrısının metanın mimarlarının, editörlerinin ise oyuncular olacağını anlatarak paneli sonlandırdı.
Immersive Sinema
Son olarak sinemanın IMAX, 4D gibi yeni teknolojiler ve donanımlarla gelişimi ve bunun üzerine etkileri alanda uzman katılımcılar ile konuşuldu. Film eşleştirmeni ve yazar Haktan Kaan İçel, film küratörü Müge Turan, yönetmen Ceylan Özgün Özçelik ve yazar Gökyan Yücel günün son panelinde teknolojinin sinemaya ve izleyiciye yansımasının etkilerini ele aldı. Haktan Kaan İçel’in “Immersive sinema seyirciyi çekmenin yolunu bulmaya çalışıyor çünkü artık insanlar uzun süre film izleyemiyor. Bu yüzden 4DX teknolojisi gibi alternatifleri götüyoruz.” sözüyle özetlerken, Gökhan Yücel çağımızın uyumlanma ve birçok bileşene cevap verme sorunundan dolayı teknolojinin izleyici üzerinde olumlu bir etkisi olabileceğine dikkat çekti.
Gökhan Yücel, konuya tüketici perspektifinden baktı. “Çağ değişirken bir yandan içerikleri tüketme biçimimiz de değişiyor. Bireyler olarak çok fazla bileşene tepki verdiğimiz bir dönemdeyiz.” diyen Yücel, bu değişikliklerden ve data genişliğinden kaynaklı odaklanma sorunları ile birlikte uyumlanma sorunu da yaşadığımızı açıkladı. Immersive teknolojilerin bu noktada faydalı olabileceğini düşünen Yücel aynı zamanda yine immersive teknolojilerin bizi sinemanın ve ana içeriğin odağından koparabileceğini de düşünüyor. Bu teknolojilerin ana içeriğin yanında bir meze olarak tüketilmesi gerektiğini açıklayan Yücel, fazlası durumunda yönetmenin bizi içinde tutmak istediği kadrajdan ayrılma riskini de açıkladı ve “Biz aslında ne tüketiyoruz?” sorusunu irdelememiz gerektiğini açıkladı.
Sanat, teknoloji ve yaratıcılığı altıncı kez katılımcılarla buluşturan Sonar+D panelleriyle geleceğin konularını yakalamak ve bunu alanında en bilinen isimlerle gerçekleştirmek mümkün. Sona Istanbul 2023’te yepyeni konularla görüşmek üzere.