Digilogue’un dijital sanat partnerliğinde bu sene 4. kez düzenlenen Base sergisi; üniversiteden yeni mezun olan sanatçıları sanatseverlerle aynı çatı altında buluşturuyor. Bir bakıma sanatçıların geleceklerini inşaa etmesine yardımcı olurken onların bilinirliğini de arttırıyor. Base 2020’nin Digilogue seçkisinde yer alan, Elif Türkay’ın “Ötekenin Deneyimi” başlıklı işi; teknoloji kullanma biçimi ve dijitali deneyimleme biçimiyle dikkat çekiyor. Eserinin bilinmezlerini Türkay’la keşfediyoruz.
Base’in sanatçılara nasıl bir kapı açtığını düşünüyorsunuz?
Base, yeni insanlar tanımaya ve dönemimizin genç sanatçıları ile etkileşime girebilmeye olanak tanıyor. Bir sanatçı için sanatın piyasa tarafının da tanıtıldığı, ortamın şahıslarının rollerini tanıma ve yorumlama açısından gerekli bir deneyim ve geleceği için karar verme aşamasında iyi bir başlangıç olarak görmekteyim.
438 kareden oluşan “Ötekinin Deneyimi”nde bir yolculuktayız. O yolculukta yer alan karakterlere neye göre karar verdiniz?
Bu yolculukta aslında bir bütün olan hayatın içerisinde parçalanan deneyimleri görmekteyiz. Bu parçaların kopukluğunu besleyen deneyimsizlik eserin odak noktalarından biri. Aurası ile yapay deneyim sunabilen sinemada bu konunun iki farklı açısından, iki hikaye işlendi. Bunlardan biri dış görüntüsünden (hastalığından) dolayı ötekileştirilmiş John Merrick, bir diğeri eylemlerinden ötekileştirilen Alex. Bu karakterler sinemaya, sinema içerisinde iki yönetmene, ustaca işlenen sosyolojik olaya direk yoldan atıfta bulunarak eserimdeki düşünceyi beslemekte. Bu iki karakterin deneyimine dahil olabilme olanağını bulabildiğimizden dolayı bu karakterlere karar verildi.
Eserinizde camdan izlediğimiz manzarada nasıl bir dünya ortaya çıkarmaya çalıştınız?
Eser üzerine yansıtılan video, metaforik bir anlatımla eserin üretim sürecini anlatmakta. Bu süreç eserin deneyimi. Videonun yansıtıldığı pencere bulunduğumuz konumun dışında kalan bir zihin deneyimini temsil ediyor.
“Ötekinin Deneyimi” ne kadar sürede ortaya çıkmış bir eser? Ve ne tarz bir işlem sonucu izleyiciye ulaşmıştır?
Ötekinin Deneyimi bir ay içerisinde ortaya çıkmış bir eser. Her karesinin tek tek oluşturulduğu video, baskı tekniği, fırça müdahaleleri ve her biri bir dizi olay ile geçen üretim sürecinde, kimi zaman aksaklıkları eserin başına gelen bir deneyim olarak gördüm ve o deneyimin izini korumaya çalıştığım bir yol izledim. Aynı zamanda eserin henüz bitmemiş hissi, devamı geleceği düşüncesine iten yarım kalınmışlığı eserin estetiğini bozmak için yapıldı. Videodaki göndermeyle birlikte deneyimlerimizin hiçbir zaman son bulmadığı başka zihinlerde ve başka zamanlarda var olmaya ya da dönüşmeye devam ettiğini vurguladık.
Yaratım süreci imgelerle doludur.
Bir sanat eseri ortaya çıkarmadan önceki süreciniz nasıldır? Sancı, coşkulu, heyecanlı ya da kaygılı…
Eser üretmekten çok öncesine dayanan, değişen, dönüşen hiç son bulmayan düşünsel bir süreç içerisindeyim. Bu süreç devam ettikçe eserlerimi değiştirmeye, dönüştürmeye ve düşüncelerimin ifadesi haline getirmeye başladım. Birbirine tamamen bağımlı olan bu süreç çoğu zaman çok fazla sıkıntılı hale gelebiliyor. Uzunca geçen düşünce süreci içerisinde meseleler benden büyüyor ve içerisinden çıkılmaz bir hal alabiliyor.
Bu sebeple sürekli yazı yazarım, düşüncelerimi zihnimde bir sis olmaktan somut bir hale getirdiğimde bazı şeyler netleşmeye başlar. Bu aralıkta geri planda bu düşüncenin mimarisini yavaş yavaş oluşturmaya, imge ve malzeme seçimlerine karar vermiş olurum. Eseri bir aktarım olarak görüyorum ve bu aktarım hem teknik, dil hem düşünsel anlamda tutarlı olmalı. Eseri ben kontrol etmeliyim, oluşan eser beni kontrol etmemeli düşüncesindeyim. Bu yüzden özellikle ilgilendiğim şey aktarım ve nasıl aktarıldığı.
Seyircinin video ile nasıl bir bağ kurmasını istersiniz?
Hiçbir şey boşuna değildir, eğer bir seyirci baktığı yerde anlam sorgusuna giriyorsa orada olanı da görebilir, olmayanın kurgusunu da yapabilir. Özellikle bu eserin üretim sürecini hikayeleşmiş olarak izlememiz orada her imgenin bir karşılığı olduğunu düşündürtmeli. Sanatçı eserine kodlar işler, bu bir yaratımdır ve bu yaratım rastgelelikten ziyade seçilmiş kurgulanmış imgeler ile doludur. Örneğin tren penceresinden bir gökyüzünü görüyoruz, bir anda tren içini bu geçiş bir kafa hareketidir. Gökte aradığımız şeylerin daha kutsal ve soyut bir geçmişi vardır, kendimizden biraz olsun uzaklaştığımız düşünce dünyasını temsil eder. Yeryüzüne, göz hizamıza döndüğümüz vakit sadece kendimizdeyiz ve bu hayat uğraşları içerisindeyiz.
Doğru platformlarda sesini duyurmak çok önemli.
“Ötekinin Deneyimi”nde yer alan karakterleri bir araya getiren ana duygu nedir?
İmgeleri araştırırken karşılaştığım farklı hastalık ve hayatı paylaşan bir çok insan var. Ben de bu eserin kurgusu için seçimler yapıyor, bir kısmını ötekileştiriyordum. Bu yüzden o anda bu arama eylemini bırakıp baktığım her karakteri esere dahil ettim. Bu eser deneyiminden kopuk olduğumuz ötekilerin ifadesi olan eserdir. Yalnızca bu karakterler değil kendi deneyimlerimize dahil olmayan yabancı bir imgeyi, hatta kavramları kapsayan ötekilerdir. Örneğin bu yazıyı yazan ben ve bu yazının okuyucusu için ben bir ötekidir.
Mezuniyetten profesyonel sanat dünyasına geçişte bir sanatçı için en kırılgan ya da en zorlayıcı aşamalar neler oluyor?
Sanat piyasasının ön planda durduğu geri planda da arz talep durumunun söz konusu olduğu kurumların ve bu şekilde düşünen insan sayısının fazla olması bir sanatçı için bir hayli zorlayıcı oluyor. Bu durumda kendi yolunu çizmek ve doğru platformlarda, doğru insanlarla sesini duyurabilmek çok önemli.
Düzensizliği seven biri olarak teknolojinin sistematikliği ve matematiksel düzeni benimle zıtlık kurup eserlerimde farklı etkiler bırakıyor.
Dijital gelişmelerin sanatınızdaki direk ya da yüzeysel bir şekilde de olsa etkisi ne yönde oluyor?
Dijital gelişmeler toplumu direk olarak etkilemekte. Dolayısıyla sanatı da bu yolla etkiliyor. Seyirci ve eserler arasında değişen ilişkileri bu teknolojik gelişmelere bağlıyorum. Eserim ile kendi aramda da diyaloğum azalmaya başladığı zaman yeni teknik ve disiplin arayışına girdiğimi söyleyebilirim. Bu bir ihtiyaçtır sadece düşünceden ibaret değildir.
İşlerinizi anlatırken teknolojiyi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Henüz yeni deneyimlerimin olduğu bu disiplin içerisinde zengin bir dünya olduğunu fark etmemek mümkün değil. Düzensizliği ve yamukluğu seven bir insan olarak teknolojinin sistematikliği ve matematiksel düzeni benimle zıtlık kuruyor. Böylelikle eserlerim üzerinde farklı etkiler ve göstergeler oluşturmakta da önemli bir rol üstleniyor.
Üretim sürecinizde her geçen yıl değişen teknolojiyle nasıl bir değişim sergiliyor?
Evrimin adeta son halkası olarak gördüğüm sanal bilinç ve bu dijital dünya içerisindeki sistem beni çok fazla etkilediği gibi çoğu zaman esin kaynağı olmuştur. Gelişen olanaklar, düşünce aktarımın yollarını da değiştirmektedir tabii ki.