Modanın mikro ve macro kozmos arasında bir bağ oluşturmak için kullanılması gerektiğine inanan Ece Gözen, Gozen Institute adını verdiği biyo-tasarım firmasının kurucusu. Doğanın, sanatın, teknolojinin, bilimin ve birbirinden farklı bir çok disiplinin holistik bir bakış açısıyla bir araya geldiği, sürdürülebilir bir dünya için bu platformu yaratan Ece Gözen, teknolojiyi de sürdürülebilirlik amacının vazgeçilmez bir aracı olarak görüyor.
Mezun olduktan sonra yaklaşık 12 yıl boyunca moda tasarım ile ilgilenen Ece Gözen, kariyerinin ilerleyen dönemlerinde rotasını sürdürülebilir biyo-materyaller araştırmasına ve üretimine çevirdi. Modanın mikro ve macro kozmos arasında bir bağ oluşturmak için kullanılması gerektiğine inanan Gözen, bu amaçla çalışmalar yürüten ve biyo-materyaller üreterek moda başta olmak üzere birçok sektöre sürdürülebilir tekstil çözümleri sunan Gozen Institute’ün de kurucusu. 2012 yılında çıkardığı ilk koleksiyonuyla MUUSE X VOGUE İtalya yarışmasını kazanarak “En Vizyoner Tasarımcı” ödülüne layık görülen Ece Gözen, modanın ancak sürdürülebilir bir gelecekle anlam kazandığı bilincine sahip olarak, moda ve tekstil sektörlerinin yarattığı kirlilikle mücadele etmek amacıyla tasarım, biyoteknoloji ve sanatın birleştiği bir model oluşturdu.
İnovasyonun tasarımdan ziyade materyalden başlaması gerekiyor.
Ece Gözen, çok büyük bir ARGE döneminin sonrasında geliştirmiş olduğu, patentinin de kendisine ait olduğu yeni dünyanın biyomateryellerini ürettiğini anlatıyor. Doğa ve insan arasındaki felsefeyi, aramızdaki yok ettiğimiz bağlantıyı tekrar kazanabilmemiz adına biyolojinin, insanın üretimi teknolojinin nasıl birlikte işleyeceğine dair fikirler geliştiriyor. Modanın nasıl daha sürdürülebilir hale geleceğine dair bir çok farklı yaklaşıma sahip olan Gozen Institute’un sanat ve bilim projeleri gerçekleştirdiğinden de bahsediyor.
Hepimiz bir koduz, hepimiz bir teknolojiyiz.
Ece Gözen, teknolojinin doğayı yok etmekten değil geliştirmekten geçtiğine inanıyor. Doğayı ve biyolojiyi, yaşayan sistemleri gerçek bir teknoloji olarak görüyor ve gelişimin doğayla bir bütün yaratmak, onu ileriye götürmekten geçtiğini savunuyor. “Ben yok ettiğimiz herhangi bir şeyin teknoloji olduğuna inanmıyorum açıkçası. Dünyanın ve içinde yaşayan canlıların yaşam hakkını engellemek ve yok etmek: Bunun gerçek teknoloji olduğuna inanmıyorum. Dolayısıyla, insan bilinci ne kadar gelişirse, teknolojinin de o kadar gelişeceğine inanıyorum. O yüzden de her işimizde, fiziksel olarak ortaya koyduğumuz teknoloji ve bunların çıktılarından ziyade yani biyometaryallerimiz ve ürünlerden ziyade, hep bu bilince odaklanıyoruz.” diyor ve birbirimizin özünü anlayabilmemizin ve tek bir kaynaktan çıktığımızı farketmemizin ardından teknolojimizi ve gücümüzü daha faydalı kullanabileceğimizi savunuyor.
İnsan dünya üzerinde yokken bile teknoloji vardı.
Ece Gözene göre teknoloji, dünya üzerinde insanlar yokken bile mikroplar, hayvanlar ve bitkiler, mineraller tarafından geliştirildi. Gözen, teknoloji dediğimiz şeyin gelişmişliğinin, onun insanlık tarafından nasıl algılandığı ve nasıl fizikselliğe dönüştürüldüğü ile alakalı olduğuna inanıyor ve hali hazırda varolan teknolojilerin dönüştüğüne inanıyor. Dolayısıyla teknoloji dediğimiz şeyin insanlık olarak gözlemlerimizin geliştirilmiş hali olduğunu düşünüyor.
Tek odaklandığım konu : Bilinçteki evrilme
Teknolojik gelişmeleri şu an global krizlerle başa çıkabilmek amacıyla kullandığımızı belirten Gözen, teknolojinin ve sonuçlarının içselleştirilmesi gerektiğine inanıyor. Teknolojiyi niye var ediyoruz? Neden üretiyoruz ? Bu teknolojiyi nasıl konumlandırıyoruz? Bu sorulara cevap arayan Gözen, parayı denklemden çıkardığımız zaman ise verdiğimiz cevapların farklı olacağına inanarak bilinç seviyesindeki evrilmemizi teknolojiye yansıttığımızdan bahsediyor.
Digilogue’un düzenlediği Teknoloji ile Yaratılanlar podcast serisinde, Ece Gözen’in konuk olduğu bölümü dinlemek için tıklayın.